SÜNNET
Hz. Peygamber (s.a.s)’in söz, fiil ve takrirleridir. Sözlü sünnete örnek:“Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazını geçirirse, hatırlayınca kılsın.”66 Fiilî sünnete örnek: “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın”67 Takrirî sünnet; Hz. Peygamber’in gördüğü veya işittiği bir işi ikrar ve kabul etmesidir. Yolculuk sırasında su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir sahabinin, namazdan sonra su bulduğu halde namazı iade etmemesi ve Hz. Peygamber’in onu tasvip etmesi gibi.
Fıkıhta, Kur’an-ı Kerim’den sonra ikinci kaynağın sünnet olduğunda görüş birliği vardır. Sünnetin şer’î bir delil olduğu ayetlerle sabittir. Bazı ayetler şunlardır:
“Peygamber size neyi verirse onu alın; size neyi de yasaklarsa, ondan da uzak durun.”68 “Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp; verdiğin hükme, içlerinden bir sıkıntı duymaksızın rıza ve teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar.”69 “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.”70
Sünnet, Hz. Peygamber’in Rabbinden aldığı elçilik görevini tebliğinden ibarettir.71 Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in vahiyle konuştuğunu haber vermektedir. “O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir.”72
Sünnetin Kur’an-ı Kerim karşısında üç fonksiyonu vardır. Müphem ve mücmel olan ayetleri açıklar; umumi hükümleri tahsis eder; nâsih ve mensûhu bildirir. Kur’an’da bulunmayan bir kısım hükümler koyar. Meselâ; namaz ve zekât emirlerinin eda şekli sünnetle belirlenmiş; ehlî eşeklerin ve yırtıcı kuşların etinin yenmesi yasağı yine sünnetle getirilmiştir.73
Hadisler ravilerine göre; mütevatir, meşhur ve ahad olmak üzere üçe ayrılır. Ahad haber de sahih, hasen ve zayıf kısımlarına ayrılır. Mütevatir hadis; yalan söyleme konusunda birleşmesi aklen mümkün olmayan bir kalabalık tarafından nakledilen hadislerdir. “Bana yalan yere kim bir hadis isnad ederse, ateşte yerine hazırlansın.”74 hadisi buna örnektir. Meşhur hadis, Rasûlullah (s.a.s)’den birkaç zatın rivayet ettiği ikinci ve üçüncü hicri asırlardan itibaren tevatür derecesinde nakledilen hadislerdir. Ahad haber ise; biriki veya daha fazla sahabe tarafından rivayet edilen ve meşhur hadis derecesine ulaşamayan hadislerdir.
Ebû Hanife haberi ahad’ın delil olması için, ravinin güvenilir ve adaletli olması yanında, İslâm fıkhını bilen ve rivayet ettiği hadisle amel eden bir kimse olmasını şart koşar. İmam Mâlik ise, böyle bir hadisi, Medinelilerin ameline uygun düşmesi halinde delil olarak kabul eder.
(kaynak : Hamdi Döndüren).
|