A - İmanın Tanımı:
İman, sözlükte bir şeye inanmak, bir şeyi tasdik etmek, bir kimsenin söylediğini kabullenmek, demektir.1 İtikadla iman eş anlamlı olup, teslim olmak ve boyun eğmek anlamını da kapsar.
Terim olarak iman; Allahü Teâlâ’nın dinini kalb ile kabul etmek yani Rasulullah (s.a.s)’ın bildirdiği şeyleri kesin bir şekilde kalben tasdik eylemektir. İman, asıl bu tasdikten ibaret ise de, tasdik edilen şeyleri, dil ile ikrar etmek, bunlar hakkında şehadette bulunmak da gereklidir. İmanını kalbinde gizleyen kimse, Allahü Teâlâ nezdinde mümin sayılırsa da; imanını söz, davranış ve amelleriyle açığa vurmazsa, durumu insanlarca bilinemez ve onun müslüman olduğuna hükmedilemez.
Ehl-i sünnetin iki itikad mezhebinin imamları elMaturidi (ö.333/944) ve İmam el-Eş’ari (ö.324/936) imanda kalbin tasdikini yeterli görürler. Ancak İmam elMaturidi, dil ile ikrarı yalnız dünyevi hükümler için gerekli görür.
Onların dayandığı deliller şunlardır: Kur’an-ı Kerim’de, diliyle iman ettiğini söyleyen fakat kalben inanmamış olan münâfıkların bu sözlerine itibar edilmemiştir. Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur: “Ey Peygamber, kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla, inandık diyenlerle, yahudilerden o küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin.”2 Gerçek imanın kalbte kökleşmesi gerektiğini belirten ayetler de bunu destekler.3
Diğer yandan çeşitli hadislerde, akidede kalbin tasdikine dikkat çekilir. Üsame b. Zeyd’in (ö.54/674) başından geçen şu olay bunu gösterir. Usame (r.a) şöyle anlatır: “Allah’ın elçisi bizi askerî bir seriyye ile göndermişti. Sabahleyin Cüheyne kabilesinin Hurukât koluna bir baskın düzenledik. Ben yakaladığım bir adamı; “Allah’tan başka ilah yoktur” dediği halde korku yüzünden yalan söylediğini düşünerek öldürdüm. Ancak bu durum beni çok düşündürdü. Dönüşte olayı Rasulullah’a (s.a.s) anlattım. Hz. Peygamber bana şöyle buyurdu: “Öldürdüğün adam doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor, kalbini yarıp baktın mı?”4
Diğer yandan kalblerin Allahü Teâlâ’nın kudret elinde olduğunu belirtmek üzere Allah’ın Rasulü şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kalb yoktur ki, Yüce Allah’ın iki parmağı arasında bulunmasın. Allah dilerse, o kalbi doğruluk üzere bırakır, dilerse haktan ayırır. Ey kalbleri halden hale çeviren Allah’ım! Kalblerimizi dininde sabit kıl.”5
Ebu Hanife ve onu izleyen elPezdevî (ö.482/1089), esSerahsî (ö.490/1097) ve elBeyâdî’ye (ö.1098/1687) göre, iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarıdır. Çünkü dilsizlik veya küfre zorlanma gibi bir özür olmadığı halde, imanın söz veya davranışla açığa vurulmaması, kişi hakkında belirsizlik meydana getirir. Nitekim İmam el-Maturidi'nin de, kalble tasdikin gizli bir iş olması sebebiyle dünyevî hükümlerin uygulanabilmesi için, dil ile ikrarı gerekli gördüğünü belirtmiştik.6
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Kim iman ettikten sonra, Allah’ı inkâr ederse, Allah’ın gazabı onların üzerindedir.”7 Bu ayet-i kerimede, dilin ikrarının kişiyi dinden çıkardığı belirtilmektedir. Buna kıyasla, imanın da kalbin tasdiki ve dilin ikrarını kapsaması gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur.: “İnsanlar, ‘Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun elçisidir’ deyinceye kadar kendileriyle savaşmakla emrolundum. Bunu söyleyince kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak dini cezalar müstesnadır. İç yüzleri Allah’a aittir.”8 “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olduğu halde;
‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedu’r Rasulullah (Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın Rasulüdür)’ diyen kimse cehennemden çıkar.”9
İmam Şafiî (ö.204/819), İmam Mâlik (ö.179/795), Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), İbn Hazm (ö.456/1064) ve İbn Teymiyye (ö.728/1328) imanı şöyle tarif etmişlerdir: “İman; inanılması gereken şeyleri kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve İslâm’ın ana rükünlerini işlemedir”. Burada “amel”in de tarife alınmasıyla kapsamın genişletildiği görülmektedir.10 Ancak onlar bununla kâmil imanı kasdetmişlerdir. Yoksa amel etmeyen kimsenin kâfir olacağı görüşünde değildirler. İmam Eş‘arî’nin başka bir görüşüne göre de iman; kalbin tasdiki yanında, söz ve amelden ibarettir. Bu yüzden de iman artar ve eksilir.11
Allahü teâlâ imana delâlet eden bir takım alâmet ve şartlar ortaya koymuştur. Bunlar; İslâm’ın şartları dediğimiz; kelime-i şehâdet, beş vakit namaz, zekât, oruç, hacc ve benzeri hususlardan ibarettir. Bu ameller kimde görülürse, o kimsenin mümin olduğuna hükmedilir ve namazda imam olmak, müslüman bir kadınla evlenmek, cenaze namazının kılınması ve müslüman mezarlığına gömülmek gibi dünyevî hükümlerden yararlanır. Bu ameller imana güç verir, imanın kalpteki nûrunu artırır, insanı azaptan kurtarır, Allah’ın lütuf ve yardımına ulaştırır.
(kaynak: Hamdi Döndüren).
|