YÜCE ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİ (ESMAÜ'L - HÜSNA):
Âyet ve hadislerden tespit edilen Cenâb-ı Hakk’ın doksan dokuz ismi şunlardır:
1) Allah,
2) Rabb,
3) Rahman,
4) Rahim,
5) el-Melik,
6) el-Kuddûs,
7) es-Selâm,
8 el-Mü'min
9) el-Müheymin,
10) el-Aziz,
11) el-Cebbâr,
12) el-Mütekebbir,
13) el-Hâlık,
14) el-Bârî,
15) el- Musavvir,
16) el-Gaffâr,
17) el-Kahhar,
18) el,Vehhâb,
19) er-Razzâk,
20) el-Fettâh |
21) el-Alim,
22) el-Kâbıd,
23) el-Bâsıt,
24) el-Hâfıd,
25) er-Rafi’,
26) el-Muizz,
27) el-Müzill,
28) es-Semi’,
29) el-Basîr,
30) el-Hakem,
31) el-Adl,
32) el-Latîf,
33) el-Habîr,
34)el-Halîm,
35) el-Azîm,
36) el-Gafûr,
37) eş-Şekûr,
38) el-Aliyy,
39) el-Kebir,
40) el-Hâfız, |
41) el-Mukît,
42) el-Hasîb,
43) el-Celîl,
44) el-Kerîm,
45) er-Rakîb,
46) el-Mucîb,
47) el-Vâsî,
48) el-Hakîm,
49) el-Vedûd,
50) el-Mecîd,
51) el-Bâis,
52) eş-Şehîd,
53) el-Hakk,
54) el-Vekîl
55) el-Kavî,
56) el-Metîn,
57) el-Velî,
58) el-Hamîd,
59) el-Muhsî,
60) el-Mübdî, |
61) el-Mu'îd,
62) el-Muhyî,
63) el-Mümît,
64) el-Hayy,
65) el-Kayyûm,
66) el-Vâciîb,
67) el-Vâhid,
68) es-Samed,
69) el-Kadir,
70) el-Muktedir,
71) el-Mukaddim,
72) el-Muahhir,
73) el-Evvel,
74) el-Ahir,
75) ez-Zâhir,
76) el-Batın,
77) el-Vâlî,
78) el-Müteâl,
79) el-Birr,
80) et-Tevvâb, |
81) el-Müntekim,
82) el-Afüv,
83) er-Raûf,
84) Mâlikü’l-Mülk,
85) Zü’l-Celâli ve’l-İkram,
86) el-Muksit,
87) el-Câmi’,
88) el-Gani,
89) el-Mâcid,
90) el-Mâni’,
91) en-Nûr,
92) el-Hâdî,
93) el-Bedî’,
94) el-Bâkî,
95) el-Vâris,
96) er-Reşîd,
97) es-Sabûr,
98) ed-Dâr,
99) en-Nâfi’ 4 |
İnsanda Allah fikri ve kutsal bir varlığa bağlanma meyli fıtrî ve doğuştandır. Nitekim Adem (a.s)’in birtakım isim ve bilgilerle mücehhez kılınması ve yeryüzünde Allah'ın bir halifesi yani yeryüzünde O’nun adına hareket edecek bir temsilcisi olarak gönderilmesi bunu gösterir.5
Peşin hükümlerden arınmış ve objektif düşünme yeteneği kazanmış olan akıl, Allah’ın varlığını kavramakta güçlük çekmez. Özellikle yalnızlık ve felâket anlarında ruhun derinliklerindeki bu duygu kendini gösterir.
Kur’an-ı Kerim’de büyük bir sıkıntı, felâket ve darlıkla karşılaşan kimsenin Allah’a yönelişi şöyle tasvir edilir: “İnsana bir zarar dokunduğu zaman yan üstü yatarak veya oturarak yahut ayakta bize yalvarır. Fakat biz onun sıkıntısını giderdiğimiz zaman, sanki kendine dokunan bir zarardan dolayı bize hiç yalvarmamış gibi, eski yoluna döner gider.”6
Deniz yolculuğunda karşılaşılan sıkıntılar da yolculara daima Allah’ın varlığını hatırlatır. Ayetlerde bu durum şöyle ifade buyurulur: “Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Gemide olduğunuz zamanı düşünün: Gemiler, yolcuları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü ve yolcular bununla sevindikleri bir sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını, (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na yalvarmaya başlarlar: “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, şüphesiz şükredenlerden olacağız.” (derler). Fakat Allah onları selâmete erdirince de, bakarsın ki, yeryüzünde yine haksız yere taşkınlıklarda bulunuyorlar.”7
Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünmek, bunların bir rastlantı sonucu var olamayacağını anlamak için yeterlidir. Gök cisimlerinin dengeli hareketi, galaksilerin akla durgunluk veren büyüklüğü ve ince hesaplarla uzaydaki seyirleri sonsuz kudret sahibi Allah’ın varlığını gösteren delillerdir. Dünyamızdan 1,3 milyon kat daha büyük olan güneşin uzayda her metre kareye 167.400 beygir gücü kadar enerji yayması, bu enerjilerin ancak, iki milyonda biri’nin dünyamıza ulaşması, bu dev enerji kaynağının büyük yıldızlar safına bile girmemesi, bize evrenin büyüklüğü ve onu yaratanın yüceliği hakkında bir fikir vermektedir. Saniyede üçyüz bin kilometre hızla giden ışık üzerinde düşündüğümüzde, dünyamıza 150 milyon km. kadar uzaklıkta bulunan güneşin ışığı 7,5-8 dakikada dünyamıza ulaşırken, en yakın sayılan kutup yıldızı ışığının 40 yılda ulaşması ve dünya yaratılalıdan beri halen ışığı dünyamıza ulaşamamış uzaklıktaki yıldızların belirlenmiş olması, pozitif bilimin Allah’a imanı güçlendiren verilerindendir.
İnsan, yer ve göklerin yaratılışı üzerinde düşünmeye teşvik edilir. Ayetlerde şöyle buyurulur: “Onlara, gökleri ve yeri kimin yarattığını sorsan, şüphesiz; ‘Allah’ derler. Sen de; ‘el-hamdü lillâl (Hamd, Allah’a mahsustur)’ de”.8 “De ki göklerin ve yerin rabbi kimdir? De ki: “Allah’tır”9
“Üstlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Onu, nasıl yapmış ve nasıl süslemişiz? Onda hiçbir çatlak yoktur. Ve yeri nasıl uzatmışız, tespit edici kazıklar atmışız ve orada gönül açan her türlü çifti bitirmişiz. Bütün bunlar, Allah’a yönelen her kul için bir ibret ve öğüttür.”10
Yüce Allah’a imanın her türlü şüpheden arınmış olması gerekir. Bu konuda her şüphenin karşısında, bu şüpheyi kaldıracak delil bulunur. Bu arada yetmiş iki delille Allah’ın varlığını ispat edecek olan bir âlimin meclisine koşan topluluğa yol kenarındaki yaşlı kadının verdiği şu cevabı dikkate almak gerekir: “Demek ki, bu âlimin Allah’ın varlığı üzerinde yetmiş iki şüphesi varmış, biz Allah’ımıza delilsiz teslim olmuşuzdur.”
Diğer yandan bütün delillerin ve yaratma zincirinin Cenâb-ı Hakk’a bağlanıp, daha ilerisinin düşünülmemesi gerekir. “Allah bütün varlıkları yarattı, fakat Allah’ı kim yarattı?” gibi bir soru yersizdir. Çünkü Allah Teâlâ ezelîdir, başlangıcı yoktur, doğmamış ve yaratılmamıştır. Akıl, sonradan var olmuş şeylerin, bir var edene muhtaç olduğunu ve bu zincirin Allah’ta sona ermesi gerektiğini kabul ve ispat etmiştir. Şeytanın kendisine bu şekilde bir vesvese verdiğini söyleyen bir sahabiye Rasulullah (s.a.s); “Ben Allah’a iman ettim” demekle yetinmesini tavsiye etmiştir.11
(kaynak: Hamdi Döndüren).
|