HAŞR:
Kıyamet ve diriliş vuku bulduktan sonra, haşr yani büyük toplanmaya sıra gelir. Mahşer kelimesi bu büyük toplanmayı, yerini ve zamanını içine alan daha geniş kapsamlı bir terimdir.
Melekler, cinler ve insanlar dirildikten sonra insanoğlunun büyüğü küçüğü, akıllısı, akıl hastası hepsi bir arada toplanacaktır. Bütün hayvanlar da haşrolunacaktır.169 Ancak hayvanlar kendilerini ilgilendiren haklarını aldıktan sonra toprak olurlar. Onların bu durumunu gören münkirler de; “Keşke biz de toprak olsaydık” diye temennide bulunurlar.170
Mahşerde herkes, dünya hayatında kime inanmış ve tabi olmuş ise onunla birlikte ve onun arkasından gider, birlikte toplanırlar. Mü’min, münâfık, fasık ve kâfir önderleriyle bir arada bulunur. Kur’an-ı Kerim’de, önder ve tabi olanlarının birlikte toplanması hakkında şöyle buyurulur: “Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız.” 171 “Firavun kıyamet gününde milletine öncülük eder. Onları cehenneme götürür, gittikleri yer ne kötüdür.” 172
Mahşer günü çok sıkıntılı, korkulu ve dehşetli bir gündür. Sıcağın, güneşin ve sıkıntının doğuracağı ter içinde, büyük ve son imtihanı verme heyecanı ve korkusu herkesi kendi derdine düşürür. Kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve çocuklarından kaçar.173
“O gün zalim kimse ellerini ısırıp şöyle der: “Keşke peygamberle beraber bir yol tutsaydım, eyvah başıma gelen; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki, beni, bana gelen Kur’an’dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor” 174
MİZAN:
Allahü Teâlâ’nın bildiği ve takdir ettiği şekilde amellerin tartılmasıdır. Cenâb-ı Hakk (C.C.) şöyle buyurur: “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız. Hiçbir kimse, bir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.”175 “Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır. Tartıları hafif gelenler ise onların yeri (kızgın ateşten) bir çukurdur.”176
Bu âyete göre, insanın tüm amelleri iğneden ipliğe, Yüce Allah tarafından tartılıp adaletli bir şekilde değerlendirilecek ve böylece kişinin ahiret hayatındaki yeri, makamı ve mevkii belirlenecektir.
ŞEFAAT:
Başkasının sıkıntısını gidermek veya bulunduğu makamdan daha yükseğine geçmesi için aracılık yapmak ve tavassutta bulunmak işine “şefaat” denir. Kur’an-ı Kerim’de şefaatten şu şekilde söz edilir: “Allah, onların geçmişlerini geleceklerini bilir. Onlar Allah’ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan titrerler.”177 “O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez.”178
Hz. Peygamber’in şefaatı ümmetinden büyük günah işleyenler için olacaktır. Rasuller, nebiler, veliler, şehidler, alimler büyük günah işleyen belirli kimselere şefaat edebilirler. Hz. Muhammed (s.a.s)’in şefaatı geneldir. Çünkü diğer peygamberlerde olmayıp yalnız Rasulallah (s.a.s)’a verilen hasletlerden birisi de “şefaat makamı”dır. Şefaat haktır ve bunu uman kişi için kurtuluşa vesiledir. Rasulullah (s.a.s)’ın sünnetine tam olarak uyan onun şefaatine layık olur.
(kaynak: Hamdi Döndüren).
|