MUCİZE:
Mucize sözlükte, âciz ve güçsüz bırakmak demektir. Terim olarak şöyle tarif edilir: Allahü Teâlâ’nın peygamberlerini, davalarında desteklemek ve sözlerini doğrulamak için onların ellerinde meydana getirdiği olağan üstü hallere “mucize” denir. Peygamber bunu, kendisini inkâr edenlere karşı bir delil olarak gösterir. Aslında mucizeyi peygamberin elinde yaratan Allahü Teâlâ’dır.
Peygamberlerin en büyük mucizeleri; kendi devirlerinde geçerli olan, kuvvetli ve azametli olaylar cinsinden vuku bulmuş ve bu olayların azametini kırmıştır. Meselâ;
Hz. Musa devrinde sihir çok meşhurdu. Sihrin toplum üzerinde büyük bir etkisi vardı. Ve bununla övünüyorlardı. Hz. Musa’nın en büyük mucizesi olan âsâ (baston) yılan oldu ve sihirbazların yılan şeklinde gösterdikleri bütün ipleri yutarak, ortada fizik olarak bir şey bırakmadı. Sonra Musa’nın elinde yeniden âsâ haline dönünce, sihirbazlar bunun bir sihir olmadığını anladılar. Hepsi birden secdeye kapandılar. Firavun’un ölüm tehditlerine aldırmadan: “Biz alemlerin Rabbına, Musa ve Harun’un Rabbına iman ettik” dediler.127
Hz. İsa devrinde tıp ilmi meşhurdu. Yüce Allah da Hz. İsa’ya ölüleri diriltmek ve körleri iyi etmek gibi mucizeler vermişti. Durum böyle olunca bütün doktorlar bunun bir mucize olduğunu ve insan gücünün dışında bir harika bulunduğunu kabul etmiş oluyordu. Cenâb-ı Hak Hz. İsa’ya verilen mucizeleri bir ayette şöyle bildirir: “Onu (İsa’yı) İsrailoğullarına peygamber gönderecek”, onlara diyecek ki: “Gerçekten, ben size Rabbinizden bir ayet getirdim. Ben size çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üfürürüm de Allah’ın izniyle derhal canlı bir kuş olur. Yine Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve abrası iyi eder, ölüleri diriltirim, Evlerinizde ne yiyor, ne biriktiriyorsanız size haber veririm. Elbette bunlarda sizin için, eğer iman edicilerseniz, kesin birer ibret vardır.”128
Hz. Davud devrinde musiki ve Hz. Muhammed zamanında fesâhât ve belâğat çok ileri gitmişti. Arap şairleri, şiirleriyle övünür ve birbirlerine karşı üstünlük taslarlardı. Üstün gelenlerin şiirleri Kâ’be duvarına asılır, bu, kendileri ve kabileleri için övünç vesilesi olurdu.
Allahü Teâlâ Hz. Muhammed’e Kur’an-ı Kerim’i öyle bir belâğat ve fesâhat üstünlüğü ile gönderdi ki, onun karşısında bütün Arap edip ve şairleri aciz kaldı.129 Kâbe’ye asılan şiir ve kasideleri utançlarından alıp götürmeye başladılar. İçlerinden insaflı olanlar Kur’an’ın Allah kelâmı olduğuna kanaat getirdi ve İslâm’la müşerref oldu.
Hz. Muhammed (s.a.s)’in Kur’an-ı Kerim’den başka, Mirac130, Sidretü’l-Müntehâ131, Şakku’l-Kamer (ayın yarılması)132 gibi Kur’an’da zikredilen mucizeleri yanında bazı susuzluk zamanlarında parmaklarının arasından su fışkırması, kaybolan devenin yerini bildirmesi, eline aldığı taş parçalarının Allah’ı tesbih ediş sesisin işitilmesi gibi ashab-ı kiram tarafından nakledilen pekçok mucizeleri daha vardır.
(kaynak: Hamdi Döndüren).
|