ALLAH'IN ZÂTÎ SIFATLARI:
2) Allah’ın Sıfatları:
Alemlerin yaratıcısı ve Rabbi Olan Allah’ın güzel isimleri yanında, eşsiz ve benzersiz sıfatları vardır. Allah’a imanın bu sıfatlara imanı da kapsaması gerekir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı bilmek sıfatlarıyla olur.
Allah’ın sıfatları ile yaratıklarının sahip olduğu sıfatlar birbirinden farklıdır. Herşeyden önce yaratıklara bazı nitelikleri veren yine Allah’tır. Ancak bu nitelik ve yetenekler varlıklarda sınırlı, vasıtalı ve sonuç olarak Allah’ın yaratması ve yardımıyla iş görebilir.
Allah’ın sıfatları zâtî, sübûtî ve fiilî olmak üzere üçe ayrılır:
a) Zâtî Sıfatlar:
Allah’ın zatıyla birlikte olan, ondan ayrı kabul edilmeyen sıfatlardır. Bunlara “selbî sıfatlar” da denir. Bunlar, Allah’ın yüceliğine, kemaline aykırı, ters gelen sıfatları O’ndan kaldırdığı ve bütün noksan sıfatlardan tenzih ettiği için bu adı almıştır.
Zâtî sıfatlar altı tane olup; vucûd, kıdem, beka, vahdaniyet, muhalefetün li’l-havâdis ve kıyam binefsihidir.
aa) Vücûd:
Bu sıfat, Allah’ın var olduğunu ifade eder. Buna “sıfat-ı nefsiye” de denir. Allah olmasaydı hiçbir şey var olamazdı. Kâinâtın varlığı O’nun varlığına en büyük şahittir. Hiçbir şey ne kendi kendine var olabilir ve ne de yok olabilir. Allahü Teâlâ’ya; varlığının mutlak gerekli olması, var olmayışının mümkün bulunmaması sebebiyle “Vâcibu’l-vücûd” denir.
Varlığın zıddı olan yokluk, Allahü Teâlâ için düşünülemez. Allah’ın varlığı başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp, ilâhi vücûdu zâtının gereğidir. Yukarıda, Allahü Teâlâ’nın varlığı ile ilgili olarak zikrettiğimiz deliler “vücûd” sıfatının da delilleridir.
bb) Kıdem:
Kıdem, başlangıcı olmamak demektir. Allahü Teâlâ’nın öncesi ve başlangıcı yoktur. O kadîm ve ezelîdir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin Allah’ın var olmadığı bir zaman düşünülemez. Eğer Allah ezelî olmasaydı, sonradan meydana gelmiş olması gerekirdi. Her sonradan olanın bir yaratıcıya ihtiyacı vardır. Allah’ın varlığı, zatının icabıdır, yani varlığı kendindendir. Çünkü O, Vâcibü’l-vücûd’dur.
Allah’ın ezelî sıfatları: Hayat, ilim, sem’ basar, kudret, kelâm, irade ve meşiyyet, yaratma ve rızık verme’dir.12
Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hakk’ın ezelî oluşu şöyle beyan edilir: “O, herşeyden öncedir, kendisinden sonra hiçbir şeyin kalmayacağı sondur, varlığı açıktır, gerçek mahiyeti (yaratılanlar için) gizlidir. O herşeyi bilir.”13
Sonuç olarak dünyada ve evrende bütün varlıkların öncesi, bulunmadıkları bir zaman vardır. Allahü Teâlâ ise zaman ve mekândan münezzeh olarak vardır. Zaman kavramı, dünyanın , bazı gezegen, yıldız, yıldız kümesi veya galaksilere göre ortaya çıkan bir süreçtir. Allah için zaman düşünülemeyince geride, evvel ve ahir kalır ki, bu da ezel ve ebedi, başka bir deyimle kıdem ve bekayı ifade eder.
cc) Bekâ:
Sonu olmamak demektir. Allah ebedîdir, varlığının sonu yoktur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Yeryüzündeki her şey yok olucudur, fanidir. Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin varlığı ise ebedidir.”14 “O, evvel ve ahirdir.”15 Bu ayetler, Allah’ın ebedî olduğuna delâlet eder.
Varlığını devam ettirememe acizliktir. Acizlik ise eksikliktir. Allah bütün eksikliklerden münezzehtir. O, sonsuz kudret sahibidir. O’nu yok edecek bir güç mevcut değildir.
dd) Vahdaniyyet:
Allah’ın bir tek olması demektir. Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir.
Allah’ın zatı cüz ve parçalardan oluşmamıştır, cisim değildir, eşi ve benzeri yoktur. Yarattıklarına benzemez. Allah’ın sıfatları da, yaratıklarının sıfatlarına benzemez. Fiillerinde tek oluşu, yaratmada tek olması demektir. Yoktan var etme anlamında yaratma Allah’a aittir.
Allah’ın bir tek oluşu İhlâs suresinde şöyle ifade buyurulur: “De ki: O Allah bir tektir. Allah hiç bir şeye muhtaç değil, herşey O’na muhtaçtır. O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.”16
Kâinatı yaratan ve yöneten birden fazla ilâh olsaydı, farklı yönde istek ve iradeleri olunca, birisinin dediği gerçekleşir, diğeri aciz kalırdı. Aciz kalan ise ilâh olamaz. İlâhlar arasındaki bu tezatlar kâinatın düzenini bozardı. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilir: “Yerde ve gökte, Allah’tan başka ilâhlar bulunsaydı, yer ve gök harap olurdu”17 “Allah’tan başka bir yaratıcı var mıdır”18 “Bugün mülk kimindir? Bir olan, her şeye hâkim ve kahhâr olan Allah’ındır.”19
Alemde bir düzenin oluşu ve bozulmadan devam edişi, bir tek Allah’ın eseridir. İlâhta birlik, evrende birliği, uyum ve düzeni getirmiştir. Allah’ın ortağı bulunsa bu düzen bozulurdu. Ayette şöyle buyurulur: “O’nunla birlikte hiçbir ilâh yoktur. Eğer olsaydı, şüphesiz her tanrı kendi yarattığını kabullenir ve korur, kimisi de diğerine galebe ederdi.”20
İnsanlar tarih boyunca zaman zaman yollarını şaşırarak Allah’ın yanında başka tanrılara da yer vermişlerdir. Buna “şirk (ortak koşma)” denir. Bunu yapana da “müşrik” adı verilir. Şirk koşmak iki türlü olabilir:
1) Allah’ın yanında başka bir varlığı da tanrı kabul etmek. İnsan, put, ağaç, hayvan vb. şeyler gibi.
2) İbadetlerde ve amellerde Allah’a eş, ortak koşmak. Amellere riya, gösteriş karıştırmak gibi.
Allah, müşriklerin nitelendirmesinden münezzehtir. O, çocuk edinmemiştir. O’nun yanında başka bir ilâh yoktur. Olsaydı, yukarıda sözünü ettiğimiz şekilde belirtiler ortaya çıkar, evrende düzensizlikler görülürdü.
Kur’an-ı Kerim’de hıristiyanların şirkinden şöyle söz edilir: “Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür, diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır.”21 Buna göre, ilâhı; Allah, Mesih İsa ve Rûhu’l-Kudüs olarak üç ilâhı birlikte kabul eden (teslise inanan) hıristiyanlar vahdaniyet inancından uzaklaşmışlardır. “Şüphesiz, Allah Meryem oğlu Mesih İsa’dır, diyenler kâfir olmuştur”22 ayeti de, onların Allah’a “oğul” isnad ederek düştükleri başka bir şirk halini belirtir.23
Hristiyanların benimsediği gibi üç tane ilâh bulunsaydı, aralarında evreni ve merkez gücü ele geçirmek için bir mücadele kaçınılmaz olurdu. Şu ayette böyle bir varsayımın sonucuna işaret edilir: “De ki; eğer dedikleri gibi Allah’la beraber tanrılar bulunsaydı, o takdirde hepsi arşın sahibi olmaya yol ararlardı. O, onların bu söylediklerinden münezzehtir. Yücedir. Uludur.”24
ee) Muhâlefetün li’l-Havâdis:
Allah’ın, sonradan yaratılan varlıklara benzememesi demektir. Allah hiçbir şeye benzemez, hiçbir şey de Allah’a benzemez. Allah’ın zâtî sıfatlarla yaratıklara benzemesi mümkün değildir. Allah kadimdir, ezelidir. Varlıklar ise sonradan meydana gelmişlerdir. Allah ebedîdir, bâkîdir. Varlıklar ise sonludurlar, ölümlüdürler. Diğer yandan varlıklar bir takım cüz ve parçalardan oluşmuşlardır. Cenâb-ı Hakk’ın zatı için böyle bir şey söz konusu değildir.
Biz, yüce Allah’ı nasıl düşünürsek düşünelim. O, bizim düşündüğümüz, tasavvur ettiğimiz şekillerin hiç birisine benzemez. Çünkü insan, gördüğü, duyduğu ve bildiği varlıkları tasavvur edebilir. Bunlar sonradan yaratılan varlık ve şekiller olur. Allah ise sonradan yaratılanlara benzemez. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Göklerin ve yerin yaratıcısı size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”25
Allah’ın yaratılanlara benzememesi sıfatı; diğer varlıklarda bulunan cisimlik, cevherlik, arazlık, cüz ve parçalardan oluşma, yemek, içmek, oturmak, uyumak, üzüntülü, kederli veya sevinçli olmak gibi sıfatlardan da uzak olduğunu ifade eder. Bazı ayetlerde zikredilen “Allah’ın eli”, “Allah’ın yüzü”, “Allah’ın arşı istivâ-istilâ etmesi” gibi ifadeler Allah’ın başka varlıklara benzediğine delâlet etmez. Bunlar mecaz anlamında kullanılmıştır. Allah’ın eli: Allah’ın kudreti; Allah’ın yüzü: O’nun zâtı; Arşın üzerine oturma ise: Arşa hakim olma, hükmünü geçirme anlamlarındadır.26
ff) Kıyam Binefsihî:
Varlığı kendisinden olmak demektir. Allahu Teâlâ’nın varlığı kendisin-den olup başkasından değildir. Herşey kendisi dışında bir varlığın yaratmasına muhtaç olduğu halde, Allah, kendisini yaratacak bir yaratıcıya, oturacağı bir yere, mekâna veya başka bir varlık, cisim veya güce muhtaç değildir. O, Vâcibü’l-Vücûddur. Varlıklar mümkün ve vâcib olmak üzere ikiye ayrılır. Allah’ın dışında bütün görülen veya görülmeyen varlıklar mümkün varlıklardır. Bunların varlıkları ile yoklukları eşittir. Allah dilediği için var olmuşlardır. Yok olmalarını dilerse, o anda yok olurlar. Kur’an-ı Kerim’de varlıkların bu özelliği şöyle ifade buyurulur: “Gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. Her şeyi yaratan ve her şeyi hakkıyla bilen O’dur. O, bir şeyin olmasını dilediği zaman, O’nun emri sadece “Ol” demektir. O da hemen oluverir.”27
İşte bu varlıkların yaratıcısını akıl zorunlu olarak kabul eder. Bu yüzden de Allah’ın varlığı “vâcib”tir. Akıl başka türlüsünü kabul etmez.
Allah’ın varlığı kendi zâtının gereğidir. O, kendisini Kur’an-ı Kerim’de ne şekilde tanıtmışsa, O’nu o şekilde bilmek ve tanımak zorunluluğu vardır. Yüce Allah’ın kendisini en güzel tanıttığı ayetlerden birisi Ayete’l-Kürsî’dir. Onda şöyle buyurulur: “Allah, kendisinden başka ilâh olmayan, diri, kendi zatıyla mevcut ve yaratıklarını koruyup idare edendir. O’nu ne uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. O’nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir? O, insanların geçmişlerini ve geleceklerini bilir. İnsanlar ise, O’nun ilminden, O’nun dilediğinin dışında bir şey kavrayamazlar. O’nun hükmü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Yeri ve göğü koruyup gözetmek, O’nun için zor değildir, o yücedir, büyüktür.”28
Kısaca açıkladığımız bu zâtî sıfatların zıddı Allahü Teâlâ için düşünülemez. Vücûdun zıddı, yokluk; kıdemin zıddı sonradan olmak; bekânın zıddı fena, son bulmak; hiç bir şeye benzememenin zıddı başka varlığa benzemek; vahdaniyetin zıddı, birden fazla olmak; kıyamın zıddı başkasına muhtaç olmak; Allahü Teâlâ için muhal, imkânsız sıfatlardır.29
(kaynak: Hamdi Döndüren).
|